Kibritçi kız mağdurları
- Bağlantıyı al
- X
- E-posta
- Diğer Uygulamalar
Korkunç bir soğuk vardı; kar yağıyordu ve akşam karanlığı
bastırmak üzereydi. Yılın son gecesiydi, yani yılbaşı gecesi. Bu soğukta, bu
karanlıkta, küçük bir kız çocuğu, başı açık halde ve yalınayak yürüyordu
sokakta. Aslında evden çıkarken ayaklarına terlik giymişti ama bunlar bir işe
yaramamıştı! Ayağına çok büyük geliyorlardı, bunlar eskiden annesinin giydiği
terliklerdi. Öyle büyüktüler ki, küçük kız sokakta karşıdan karşıya geçerken,
doludizgin giden iki araba üzerine doğru gelince, telaştan terlikler ayağından
çıkıvermiş ve kaybolmuştu. Birini bulamamış, diğerini de bir oğlan alıp kaçmış,
kaçarken de, ilerde bir çocuğu olursa terliği beşik yerine kullanacağını
söylemişti.
İşte bu yüzden kızcağız soğuktan morarmış bir halde ayakları
çıplak, öylece ilerliyordu sokakta. Eski önlüğünde bir sürü kibrit vardı,
kibritlerin bir kısmını da elinde tutuyordu. Gün boyu hiç kimse bir tanecik
bile kibrit satın almamış, kimse beş kuruş vermemişti ona. Zavallı küçük kız,
karnı acıkmış, soğuktan donmuş halde karların içinde yürüyordu. Yılgın ve
ürkmüş görünüyordu. Bukle bukle ensesine dökülen, uzun sapsarı saçlarına lapa
lapa kar yağıyordu, ama onun bu güzelliği düşünecek hali yoktu hiç. Bütün
pencerelerde ışıklar parlıyor ve sokaklara nefis kaz kızartması kokuları
yayılıyordu.
“Öyle ya, bu gece yılbaşı gecesi,” diye düşündü.
Biri hafifçe sokağa doğru taşmış iki evin arasındaki bir
köşeye büzülüp oturdu. Küçük ayaklarını altına toplayarak oturmuştu, ama yine
de gittikçe daha çok üşüyordu. Buna rağmen eve gitmeye cesaret edemiyordu,
çünkü bir tane olsun kibrit satamamış, beş kuruş bile kazanamamıştı. Bu yüzden
babasından dayak yiyeceği kesindi, hem zaten ev de burası kadar soğuktu. Ev
dedikleri sadece bir çatı altıydı, koca koca delikleri samanlarla, paçavralarla
tıkadıkları halde, gene de bıçak gibi kesen bir rüzgâr doluyordu içeri. Ah,
küçük bir kibritin nasıl da yararı olurdu şimdi!
Kutudan bir tane alıp duvara sürtse de, parmaklarını ısıtsa
ne iyi olurdu! Sonunda dayanamadı, bir tane kibrit aldı. Duvara sürttü, bir
kıvılcımla yandı kibrit! Ne de güzel yanmıştı. Avucunun içine alınca, küçük bir
mum gibi, sıcak parlak bir alevle yandı kibrit. Acayip bir ışıktı bu; küçük
kıza, pirinçten boruları ve süsleri olan kocaman demir bir sobanın önünde
oturuyormuş gibi gelmeye başladı. Soba alev alev yanıyor, harika ısıtıyordu!
Küçük kız ayaklarını uzattı, onları da ısıtmak istiyordu. O anda alev söndü,
soba birden yok oldu… Kızcağız elinde yanmış kibrit çöpüyle öylece kalakaldı.
Bir kibrit daha yaktı, parladı alev ve alevin ışığı duvara
vurunca, tül gibi saydamlaştı duvar. Küçük kız odanın içini görüyordu şimdi;
içerde, göz kamaştıracak kadar beyaz bir masa örtüsü serilmiş masanın üzerinde
incecik şahane porselenler duruyordu, erik ve elmayla doldurulmuş kaz
kızartmasının dumanı tütüyordu. Ve sonra daha da şaşırtıcı, harika bir şey
oldu: Kaz tabaktan aşağı atladı, sırtında saplı çatal bıçakla beraber, yerde
badi badi yürümeye başladı; tam da zavallı kızın bulunduğu yere doğru geliyordu.
O sırada kibrit söndü, kalın, soğuk duvardan başka bir şey görünmez oldu.
Küçük kız bir kibrit daha çaktı. Şimdi harika bir yılbaşı
ağacının altında oturuyordu; geçen yılbaşında o zengin tüccarın evinde, cam
kapıdan bakıp gördüğü ağaçtan çok daha büyük, çok daha süslüydü bu ağaç. Yeşil
dallarında yüzlerce mum yanıyor, vitrinlerde sergilenenlere benzeyen rengârenk
eşyalar yukarıdan ona bakıyorlardı. Küçük kız ellerini havaya kaldırdı, o
sırada kibrit söndü. Bir sürü yılbaşı mumu gökyüzüne yükseliyor, küçük kız
bunların birer yıldıza dönüştüğünü görüyordu. Derken yıldızlardan biri kaydı ve
gökyüzünde alevden uzun bir çizgi bıraktı.
“Şimdi birisi ölüyor!” dedi küçük kız, çünkü, kendisine iyi
davranan tek kişi olan, ama uzun zaman önce ölen yaşlı büyükannesi demişti ki:
“Ne zaman bir yıldız kaysa, ölen birinin ruhu gökyüzüne yükseliyor demektir!”
Kibritçi kız, duvara bir kibrit daha sürttü; kibrit yanar
yanmaz etraf aydınlandı ve bu aydınlığın içinde, nurlu, sevimli yüzüyle
büyükannesi belirdi.
“Büyükanne!” diye seslendi küçük kız.
“Beni de al yanına! Biliyorum, kibrit söner sönmez
kaybolacaksın, sıcacık soba, güzelim kaz kızartması ve o güzel, süslü yılbaşı
ağacı nasıl kaybolduysa, sen de kaybolacaksın!”
Sonra telaşla, geriye ne kadar kibrit kaldıysa hepsini peş
peşe yaktı, büyükannesini bırakmak istemiyordu; kibritler öyle parlak yandılar
ki, her yer gündüz gibi aydınlandı. Büyükannesi hiç bu kadar büyük, bu
kadar güzel görünmemişti gözüne. Küçük kızı kollarına aldı ve ikisi
birlikte, pırıl pırıl bir aydınlıkta, mutluluk içinde gökyüzüne yükseldiler;
artık soğuk, açlık ve korku küçük kızdan uzaktı.
Bambaşka bir hayattaydı şimdi o.
Sabahın erken saatlerinde sokaktan geçenler küçük kızı bir
evin köşesinde otururken gördüler. Al al olmuş yanakları ve dudaklarında bir
gülümsemeyle, yılın son gecesinde donarak ölmüştü. Yeni yılın ilk sabahı, onun
küçük bedeni üzerine doğdu; hemen hemen hepsi yanmış bir tomar kibritle orada
öylece oturuyordu zavallıcık. “Isınmak istemiş!” dedi herkes. Ama onun ne güzel
şeyler gördüğünü, kibrit alevinde ne düşler gördüğünü kimseler bilemezlerdi ki.
O günden sonra, şehirde kimse bir çocuğun yalnız ve aç
kalmasına izin vermedi ve kibritçi kızın ışık çizgisi, herkes için bir umut
sembolü oldu. Her yıl, yılbaşı gecesi, insanlar kibritçi kızın hikayesini
hatırladı ve ihtiyaç sahiplerine yardım etmeyi görev bildi.
Masalın Yazarı: Hans Christian Andersen
SON
Polonya'nın Srem kasabasında Kibritçi Kız heykeli
Yılın son günü kibrit kutusu satmak için karlı sokaklarda dolaşan ve gece ısınmak için kibritlerini yakarken hayallere sığınan yoksul bir kız çocuğunun öyküsü olarak bilinen kibritçi kız masalı, çocukken okuduğum ve üzüntüden neredeyse hasta olduğum bir hikaye olarak hala canımı acıtmaktadır.
Yetişkin bir birey olarak geçenlerde yeniden okudum ve
çocukken hissettiğim o acıyı tekrar yaşadım. Ama şimdi biliyorum ki bu dünyada
kibritçi kız gerçeği hala yaşanmakta. Biz çevremize bakmamaya, bakıp görmemeye,
görüp umursamamaya devam ettikçe de "kibritçi kız gibi çocuklar" hep
var olacak ve yoksulluk içinde de yok olup gidecekler.
Bu masal okunsun diye masalın sonunu, "babaannesi
ile mutluluk içinde göğe yükseldi..." şeklinde bitiren yazara kızgınım
aslında.
Ayrıca yine mağdur bir kız çocuğu masalın kahramanı... Bence
kahramanlıkta yokta masalda. Çocuklarda travma oluşturacağını düşündüğüm bu
masalın kesinlikle yetişkinler tarafından çocuklara okutulmaması gerektiğine
inanıyorum.
- Bağlantıyı al
- X
- E-posta
- Diğer Uygulamalar
Yorumlar
Yorum Gönder