Kayıtlar

Endişe Etmek İnsan Olmaktır: Ama Ne Kadarına İzin Vermeliyiz? — Çocuklar Üzerine Bir Bakış

Çocukların dünyası, biz yetişkinlerin çoğu zaman küçümsediği kadar “küçük” değildir. Onların yaşadığı endişeler, korkular ve kaygılar; bizim gözümüzde ne kadar basit görünürse görünsün, onların iç dünyasında büyük fırtınalar koparabilir. Evet, endişe etmek insan olmaktır… Ama çocukların henüz “insan” olmanın karmaşıklığını yeni yeni çözmeye başladığını unutmamak gerekir. Peki onlara bu duyguyla nasıl başa çıkmayı öğretebiliriz? Ne kadar endişelenmelerine “izin” vermeliyiz? Çocuklar dünyayı anlamlandırmaya çalışırken pek çok belirsizlikle karşılaşırlar. “Annem beni okuldan alacak mı?”, “Arkadaşlarım beni sevecek mi?”, “Hata yaparsam ne olur?” gibi sorular onların zihninde sık sık döner. Bu sorular aslında oldukça doğaldır. Çocuk gelişimi açısından bir çocuğun zaman zaman kaygılanması beklenen bir durumdur. Ancak önemli olan, bu duygunun çocuğun yaşamını nasıl etkilediğidir. Çocukların biraz endişelenmesi, onların empati kurmalarını, sorumluluk duygularını geliştirmelerini ve güvenli dav...

Kitapla Büyüyen Çocuk, Kökü Sağlam Ağaca Benzer

Resim
Kitapla Büyüyen Çocuk, Kökü Sağlam Ağaca Benzer Çocukluk, insan hayatının temelidir. Tıpkı bir fidan gibi... O fidanın sağlam kök salabilmesi için doğru toprakta, doğru zamanda, sevgiyle büyütülmesi gerekir. Kitaplar da çocuklar için işte bu kökleri oluşturan en değerli kaynaklardandır. Kitapla büyüyen bir çocuk; düşünür, hisseder, empati kurar ve en önemlisi, kendi iç sesini duymayı öğrenir. Günümüzde ne yazık ki kitaplar, çocukların dünyasında ikinci, hatta üçüncü sıraya düşmüş durumda. Öncelikler değişti; ekranlar, dijital oyunlar, sosyal medya çocuklarımızın zihinsel dünyasını şekillendiriyor. Ama unutmamalıyız ki, ekrandan akan bilgiler geçicidir; kitaplarla kazanılan kavrayış ise ömür boyudur. Araştırmalar, düzenli kitap okuyan çocukların yalnızca akademik başarılarının değil, duygusal zekâlarının da yüksek olduğunu gösteriyor. Hikâyelerin içine giren çocuklar, karakterlerin duygularını hissederek gerçek yaşamda daha merhametli ve anlayışlı bireyler oluyor. Üstelik kelime dağarcı...

Farklılıklarımızın Rengârenk Gücü

Resim
🌈 Farklılıklarımızın Rengârenk Gücü Dünya üzerinde hiçbir insan bir diğerinin aynısı değil. Saçımızın rengi, tenimizin tonu, konuştuğumuz dil, inandığımız değerler, hatta gülüşümüz bile birbirinden farklı. Ve işte tam da bu nedenle dünya bu kadar renkli, bu kadar canlı. Ama bu farkların yalnızca doğal değil, aynı zamanda değerli olduğunu çocuklara erken yaşta anlatmak gerekiyor. Çünkü hiçbir çocuk başkasından nefret ederek doğmaz. Ön yargılar sonradan öğrenilir; bir çocuğun bakış açısı, çevresinden gördüğüyle şekillenir. Ve bu noktada en büyük sorumluluk biz yetişkinlere, özellikle de ebeveynlere düşer. Çocuklar dünyayı anlamaya çalışırken ilk olarak ailesine bakar. Dinlediklerinden olduğu kadar, izlediklerinden de öğrenir. Bir anne babanın hoşgörüsü, sabrı, merakı ve açıklığı çocuğun zihnine tohum gibi ekilir. Bu tohum zamanla büyür ve çocuğun insanlara bakışını belirler. Eğer bir çocuk, ailesinden “her insanın saygıyı hak ettiğini”, “farklılıkların tehdit değil...

Kitapların Kalbi Vardır

Resim
    Bazı kitaplar vardır, sadece okunmaz; hissedilir. Elinle dokunduğunda bile sanki bir nabız atar içinde. Evet! Kitapların bir kalbi vardır. Onlar sadece harflerden, kelimelerden, cümlelerden ibaret değildir. Satır aralarında yaşayan bir şey vardır; yazarın kalbi, karakterin sesi, okurun hissi... Bir kitabın kapağını açtığında, aslında bir kalbi aralarsın. O kalp bazen kırık dökük, bazen coşkulu, bazen suskun ama her zaman canlıdır. Kitap sayfalarının arasında sadece hikâyeler değil, insan olmanın tüm halleri gizlidir. Acılar, özlemler, hayaller ve umutlar... Hepsi, bir yazarın iç dünyasından süzülerek sana ulaşır. Bir kitabı okurken aslında bir başkasının içinden geçersin. Her cümle, yazanın parmak ucundan değil, kalbinin en derininden süzülür. Bazen hiç tanımadığın bir karakterin gözyaşı, senin yıllar önce bastırdığın bir acıya dokunur. Bazen tek bir satır, kendine bile itiraf edemediğin bir duygunun sesi olur. Ve işte o anda, kitabın kalbi senin kalbinle aynı ritimde atma...

19 Mayıs: Gençlerin Gücü, Geleceğin Işığı

Resim
  Her yıl 19 Mayıs’ta, Türkiye’de çok özel bir gün kutlanır: Atatürk'ü Anma   Gençlik ve Spor Bayramı . Belki de bu bayramın en anlamlı yanı, sadece bir tarihin değil, bir halkın bağımsızlık için verdiği mücadelenin simgesi olmasıdır. Ama aynı zamanda bu bayram, gençliğin gücünü, enerjisini ve umut dolu geleceğini kutlamak için de bir fırsattır. Bir Başlangıç, Bir Diriliş: 19 Mayıs’ın Hikayesi 19 Mayıs 1919, Türkiye’nin yeniden doğuşunun başladığı gündür. Gazi Mustafa Kemal Atatürk, Samsun’a çıkarak Kurtuluş Savaşı’nı başlatmış ve Türk milletine bağımsızlık için bir umut ışığı olmuştur. Bu tarih, sadece bir askeri zaferin başlangıcı değil, bir halkın özgürlüğü için verdiği büyük bir mücadelenin simgesidir. Atatürk, bu tarihe özel bir anlam yükleyerek, gençliği Cumhuriyet’in teminatı olarak görmüştür. 19 Mayıs’ı "Gençlik ve Spor Bayramı" ilan etmesi, aslında gençlere duyduğu büyük güvenin ve onlara olan inancın bir göstergesidir. Gençlik, her zaman yarının Türkiye’sini...

Birlikte Daha Güçlüyüz: Dünya Engelliler Haftasında Farkındalık ve Umut

Resim
  Her yıl 10-16 Mayıs tarihleri arasında kutlanan Dünya Engelliler Haftası, toplum olarak birbirimize olan sorumluluğumuzu hatırlatan çok özel bir dönem. Bu hafta sadece engelli bireylerin karşılaştığı zorluklara dikkat çekmekle kalmaz, aynı zamanda empati kurmamız, farkındalık geliştirmemiz ve herkes için daha kapsayıcı bir dünya yaratmamız gerektiğini de hatırlatır. Ama açık konuşalım: Takvimdeki bu haftayı hatırlamakla iş bitmiyor. Her yıl birkaç paylaşım yapıp sonra unutuyorsak, bu hafta sadece vicdan rahatlatmaya yarıyor, başka da bir işe yaramıyor demektir. Çünkü gerçek şudur ki, engelli bireyler yılın sadece bir haftası boyunca değil, her gün mücadele etmektedir. Hem fiziksel engellerle hem de toplumun koyduğu görünmez bariyerlerle. Rampasız binalar, erişilemeyen otobüsler, eksik  eğitim fırsatları… Ama bence asıl mesele "Toplumun bakışları, tutumu ve sessizliği!" Bazen bir doktorun küçümseyen tavrı, bazen bir öğretmenin dışlayıcı yaklaşımı, bazen bir arkadaşın yok say...

Sadece Bir Güne Sığan Sevgiler mi Var?

Resim
  Yine bir Anneler Günü geldi çattı. Çiçekçiler önünde uzun kuyruklar, sosyal medyada duygusal paylaşımlar, hediye kampanyaları, “Annemi ne kadar sevdiğimi göstermek için en güzel fırsat” temalı içerikler dört bir yanda... Ve ister istemez kendime şu soruyu soruyorum: Sevgimizi ifade etmek için neden hep bir “gün” bekliyoruz? Takvimimiz, özel günlerle dolup taşıyor. Her biri güzel duygulara odaklanıyor elbette: sevgi, minnettarlık, anma, kutlama... Ama aynı zamanda bu günler giderek duygudan çok tüketimle özdeşleşiyor. “Anneler Günü” dediğimizde annemizi mutlu etmekten çok, acaba ne alsam diye düşündüğümüz bir güne dönüşmüş durumda. Oysa annemiz her gün orada. Bizi sabırla büyüten, sessizce destek olan, belki yorulan ama hiç şikâyet etmeyen kişi... Sadece Mayıs ayının ikinci Pazar günü hatırlanmayı hak etmediği kesin. Asıl mesele şu: Eğer bir kişiye duyduğumuz sevgi, saygı ya da minnettarlık sadece takvimdeki o gün ortaya çıkıyorsa, bu duygu ne kadar sahicidir? Örneğin, yıl b...