Herkes Kendi Kitabını Okur: Algının Penceresinden Edebiyat

 


“Dünyada aynı kitabı okumuş olan iki insan yoktur.”

Bu söz, edebiyat eleştirmeni Edmund Wilson’a ait. İlk duyulduğunda şaşırtıcı gelebilir; sonuçta aynı satırları okuyoruz, aynı hikâyeyi takip ediyor, aynı karakterleri tanıyoruz… Öyleyse nasıl olur da "aynı kitabı" okumayız?

Cevabı basit ama derin: Herkes dünyaya kendi penceresinden bakar. Ve o pencerenin manzarası, yaşadıklarımızla, değerlerimizle, hayallerimizle, korkularımızla şekillenir. Bir kitabı okurken zihnimiz sadece yazılı olanı değil, kendi iç dünyamızı da devreye sokar. Okuduklarımız, bizde başka kitaplardan, anılardan, duygulardan yankı bulur. Bu yüzden aynı kitabın her okuyucuda farklı bir iz bırakması kaçınılmazdır.

Bir romanın başkahramanı, bir okuyucunun gözünde cesur bir kahraman olabilirken, bir başkasının gözünde bencil ya da düşüncesiz biri olabilir. Çünkü okur, karakterlerin davranışlarını kendi ahlaki süzgecinden geçirir. Aynı şekilde bir aşk hikâyesi, birine tutkulu bir bağ gibi görünürken, başka birine bağımlılık ya da kaçış gibi gelebilir. Kitap değişmemiştir, fakat bakan göz farklıdır.

Bu durum, sadece kitaplarla sınırlı değildir aslında. Hayattaki her şeyi kendi zihinsel süzgecimizden geçiririz. Aynı manzara, birine huzur verirken bir başkasına yalnızlık hissi verebilir. Sanatın, edebiyatın gücü de burada saklıdır: Yorum açık olması. Tek doğru yoktur. Her okuma, her izlenim, okuyucunun kendi iç sesiyle yeniden yazılmış gibidir.

Edmund Wilson’ın sözünü biraz daha derinleştirecek olursak, kitapları aslında kendimizi anlamak için okuruz. Satırların arasına gizlenmiş duygular, kararlar, çatışmalar, çoğu zaman kendi hayatımızdan parçalarla buluşur. Bazen yıllar önce okuduğumuz bir kitap, farklı bir dönemde bambaşka bir anlam kazanır. Çünkü biz değişmişizdir. Artık o kitabı, "başka biri" olarak okuyoruzdur.

Edebiyat kulüplerinde, kitap tartışmalarında ya da arkadaş sohbetlerinde aynı kitap hakkında bambaşka fikirlerin ortaya çıkması da bundandır. Kimi sonunu beğenmez, kimi yazarın dilini fazla süslü bulur, kimi de karakterlerle empati kurar. Tüm bu farklı yorumlar, kitabın değil, okuyucunun aynasıdır.

Belki de bu yüzden kitaplar tükenmez. Aynı kitap, her okuyucuda yeniden doğar. Her göz, farklı bir detay yakalar; her zihin farklı bir anlam çıkarır. Ve bu çeşitlilik, okumayı yalnızca bilgi edinmekten çıkarır; kendini tanımanın bir yolu haline getirir.

Edmund Wilson’ın dediği gibi, dünyada aynı kitabı okumuş olan iki insan yoktur. Çünkü kitaplar sadece kelimelerden ibaret değildir; onlar, okuyucunun iç dünyasında şekillenen canlı organizmalardır. Ve biz her sayfada, biraz da kendimizi okuruz.

Belki de bu yüzden okumaya her zaman değer: Çünkü her kitap, herkes için yeni bir hikâyedir.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Bir varmış bir yokmuş...

yalnız çocuk Peter Pan

Bir varmış bir yokmuş...